Deprem Bile Bizi Birleştiremiyor, Bir Araya Getiremiyor! | Saadet Partisi
 
   

Deprem Bile Bizi Birleştiremiyor, Bir Araya Getiremiyor!

03.6.2020

Deprem Bile Bizi Birleştiremiyor, Bir Araya Getiremiyor!

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu’nun 02 Ekim 2019 tarihli basın toplantısı notları;

“Ege’de kaçak yollarla Yunanistan’a geçmeye çalışan bir grup vatandaşımızın botları battı. Bunun neticesinde; 2’si kadın 5’i çocuk, 7 kişi boğularak can verdi. Bu küçücük yavrularımızdan birisinin kıyıya vuran naaşının fotoğrafı ise yüreklerimizi dağladı.

Birleşmiş Milletler’de Aylan bebeğin sahile vuran cansız bedenini bütün dünyaya emsal olarak gösterirken, bu bebeğimizin durumuna sessiz ve ilgisiz kalınması nasıl izah edilebilir.

İnsanlık sonu belirsiz bir kargaşaya sürükleniyor. Bu acılarla kaç defa daha karşılaşacağız bilinmez. Bizim temennimiz çocukların acı çekmediği bir ülke ve dünyadır.

İstanbul’da meydana gelen 5.8 şiddetindeki deprem bize ciddi bir uyarıdır. Biz bu uyarıyı daha önce de büyük tahribatlar görerek yaşadık. “Aklınızı başınıza alın, depreme karşı hazırlık olun, şehirlerinizi ranta ve betona kurban etmeyin ikazı ile karşı karşıyayız.”
Bizim bu uyarıyı dikkate almamız elzemdir fakat önlem alınmıyor ne yazık ki. Bugün ise 5.8 şiddetinde bir deprem meydana geliyor iletişim kopuyor. Daha büyük bir deprem meydana gelse ne olacak siz düşünün!

Burada şu hususu da sormak istiyorum; 1999 depreminden sonra alınmaya başlanan deprem vergilerine ne oldu? Bugüne kadar 65 Milyar 952 milyon lira civarında toplanan para nereye gitti? Nasıl harcandı? Devlet borçlarının açığını kapatmak için mi kullanıldı yoksa israf mı edildi?

Biz bunun hesabını sormaz ve bugün ki hükümet ben bu parayı ne yaptım diye düşünmezse depreme karşı hazırlık yapıyoruz lafları havada kalır.

1999 yılında deprem meydana geldiğinde İBB, Milli Görüş yönetimindeydi. O dönemde çok ciddi adımlar atıldı, çok ciddi mesafeler katledildi, üniversitelerin, uzmanların çalışarak birtakım kararlar aldıklarına şahit olduk.

Orada bir AKOM diye depreme hazırlık komitesi kuruldu, üniversite ve belediye uzmanları bir araya geldiler. Deprem Master Planları hazırlandı, çürük binalar belirlendi. Ancak depremle mücadele için teknik, sosyal, psikolojik finansal hazırlıklara ihtiyaç olduğu da belirlendi. O zaman 493 tane deprem toplanma alanı belirlendi.

Şu an bu alanlara ne oldu? 493 alandan 413 tanesine AVM ve Rezidanslar yapıldı. Konu ile alakalı İktidar yetkilileri: “Burası toplantı alanıdır, ilanihaye hiçbir belediye ve kurum herhangi bir yapılaşmaya gidemez…’ Böyle bir kural yok zaten.” diyor.

Affedersiniz ama bu depreme karşı gayr-i ciddi bir yaklaşımdır. Bu beton ve bina merkezli zihniyetin açık bir tezahürüdür.

Deprem toplanma alanı demek “Çadırların, konteynırların, sahra hastanelerinin, jeneratörlerin kurulabileceği, su ihtiyacının karşılanacağı, duş ve tuvalet kabinlerinin yapılabileceği, binalardan uzak geniş alanlar demektir.” Siz bu şartları sağlamayan parkları, bahçeleri deprem toplanma alanı olarak belirlerseniz elbette İstanbul’da binlerce toplanma alanı var dersiniz. Lakin bununla ancak kendinizi kandırırsınız.

Allah göstermesin daha büyük bir deprem ile karşı karşıya kalırsak bu zihniyet ile bu krizin üstesinden gelmemiz son derece zor olur.

Şu hususu da belirtmek istiyorum:

İstanbul’un esas problemi nüfus yoğunluğudur. O zaman nüfus 12 milyondu bunu nasıl 8 milyona indiririz düşüncesi ortaya atılmıştı. Bunu Sn. Cumhurbaşkanı da belirtmişti; İstanbul’a yerleşmenin pasaport üzerinden olması hususunda. Ne yazık ki, bu fikirlerin hepsi ortanda kalktı. Kentsel dönüşüm yapılacaktı, kentsel dönüşüm ortadan kalktı rantsal dönüşüm ortaya çıktı.

Bu depremle alakalı ne yazık ki gördüğümüz bir başka üzücü tablo daha bulunmaktadır. Deprem olmuş, yetkili isimlerim süreci birlik ve beraberlik içerisine götürmesi gerekirken ülke bir anda kısır tartışmaların içerisine sürüklendi. Deprem toplantısına falan isim çağrıldı mı çağrılmadı mı? Bütün gündem bu oldu!

Ülkemiz çok badireli bir dönemden geçiyor, her sahada ciddi problemlerle karşı karşıyayız. Ama biz her problemi çekişme vesilesi haline getirmekte başarılıyız. Suriye’de problem var çekişiyoruz, ekonomi düze çıkmıyor çekişiyoruz, eğitimde problemler var çekişiyoruz…

Deprem bile bizi birleştiremiyor, bir araya getiremiyor.

Tarihimizde çok daha zorlu ve sıkıntılı günlere şahit olduk. Yeri geldi Anadolu’muz düşman işgaline uğradı. Fakat o gün hangi inanca, fikre ve ideolojiye sahip olursa olsun milletimiz bir araya gelmeyi başardı. Bakınız I. Meclis’e her renkten, her düşünceden insan bulabilirsiniz.

Biz aynı birliği bugün sağlayamazsak içine sürüklendiğimiz problemlerden kurtulmamız mümkün değildir.

İktidar ekonomide tıkandıkça yeni paketler açıklıyor fakat şimdiye kadar açıklanan paketler ekonominin ateşini bir nebze düşürebilmiş değil.  İktidara göre ekonomimiz uçuşa geçmiş olabilir lakin şu an ekonomi iniş yapacak yer bulamıyor! Yeni ekonomi paketi açıklanıyor, aynı gün Sn. Bakan “Ekonomideki her iyileşmeyi vatandaşlarımıza yansıtıyoruz” diyor. Ardından elektriğe %14.90 zam geliyor. Allah’tan ki zam oranı %15 değil yoksa bu millet bunun altından nasıl kalkardı bilemiyoruz!

Son zam ile birlikte bir yıl içinde elektriğe 5. kez zam geldi, aynı şekilde doğalgaza da 5 kez zam geldi. Bu tablo dahi açıklanan paketin durumunu ve genelinde ekonomimizin halini göstermeye yeter de artar bile.

Her seferinde Sn. Bakan büyük bir iştiyakla paket açıklıyor lakin tabiri caizse “dağ fare doğuruyor…” Anladığımız kadarı ile Sn. Bakan açıkladığı paketlerle piyasaları ve bizi mi ikna etmeye çalışıyor yoksa Sn. Cumhurbaşkanı’nı ikna etmeye çalışıyor anlamakta güçlük çekiyoruz.

Türkiye’miz bu zihniyet ve anlayış ile yönetilemez. İsrafın ve yolsuzluğun önüne geçilmediği, rantın durdurulmadığı, paranın üretime dönük olmayan yatırımlara harcandığı bir ekonomi iflah olmaz.

Zihniyet düzelmedikçe, ekonomi yönetiminiz aynı tas aynı hamam devam ederse hiçbir şey değişmez. Borç artar, işsizlik devam eder, vatandaş ezilir.Türkiye’nin ekonomide çok acil reformlara ve anlayış değişikliğine ihtiyacı vardır.

İktidar güya IMF ile masaya oturmuyor lakin IMF politikalarını bizatihi devam ettiriyor.Kendi ekonomi istikametimizi üretim merkezli bir şekilde belirlemek zorundayız.  Ekonominin tek kurtuluş reçetesi bu iken iktidar ne yazık ki mevcut anlayışından vazgeçmemekte ısrar ediyor.”